İtihapli Eklem Romatizmaları

İltihaplı Eklem Romatizmaları

İltihaplı Eklem Romatizmalar Nelerdir?

İltihaplı eklem romatizmaları genel bir deyimdir ve tek bir hastalık değildir, 200’ye yakın romatizmal hastalıkları bulunmaktadır. Bunlardan en sık görünen iltihaplı romatizmaları;

– Romatoid Artrit (RA),
– Spondiloartropatiler (SpA) (Ankilozan Spondilit (AS), Sedef Romatizması (PsA), Reaktif Artrit ve İltihaplı Barsak Hastalığına bağlı artritler gibi),
– Bağ Doku Hastalıkları (Sistemik Lupus Eritematoz ve Sjögren Sendromu vb).
– Ayrıca, Behçet Hastalığı, Ailesel Akdeniz Ateşi (FMF) ve Gut gibi hastalıkları da “iltihabi” romatizma hastalıkları içinde tanımlanmaktadır.

İltihaplı Eklem Romatizma Neden Olur?

Bu tip hastalıklarının çoğu otoimmün ve bağışık sistemi kaynaklı hastalıklardır. Bunlardan iltihabi olanlarının çoğu en temel anlatımla bağışıklık sistemi ve/veya iltihap mekanizmalarının uygunsuz çalışması ile vücudun kendisine yönelik hastalık oluşturması mekanizmaları ile bilinir. Genetik bir yatkınlıktan kaynaklanan çoğu hastalık bir dış etkenle tetiklenir. Ortaya eklem ağrıları ve daha sonra vücudumuzda kalıcı hasara neden olabilen bulgular gelişebilir.

İltihaplı Romatizmaların Genel Belirtileri Neler olabilir?

– Eklemlerde Şişme
– Eklem Ağrısı
– Eklemlerde hareket kıstlığı
– Sabah tutukluğu
– Bel/Kalça veya Sırt ağrıları (Spondiloartropati gibi Omurga iltihabı varsa)
– Eklemlerde fonksiyon kaybı
– Deri Döküntüleri veya Göz Kuruluğu (Bağ Doku Hastalıklarında)
– Ağızda tekrarlayan yaralar/aftlar (Behçet Hastalığı)
– Tekrarlayan Karın Ağrıları ve Ateş (FMF/Ailesel Akdeniz Ateşi)
– Ayak baş parmakta iltihaplı romatizma (Gut)

İltihaplı Eklem Romatizma Hastalıklarına Hangi Bölüm Bakar?

Romatologlar ve Romatizma Hastalıkları:

Romatologlar, eklem iltihapları ve diğer romatizmal hastalıkların tanısı ve tedavisi konusunda uzmanlaşmış doktorlardır. İç hastalıkları uzmanlığı sonrasında romatoloji eğitimi alarak bu alandaki uzmanlıklarını geliştirmişlerdir. Romatologlar, hastalıkların teşhisi üzerinde odaklanır ve tedaviye başlamadan önce doğru teşhis koymaya önem verirler.

Romatoloğun Uzmanlık Alanı:

  • “İltihaplı Eklem Romatizma” genel bir terim olup, artrit ve romatizma türlerini kapsar.
  • İltihabi sistemik ve eklemlere özgü romatizmal hastalıkların yanı sıra dejeneratif, metabolik ve mekanik kas-iskelet sorunları da uzmanlık alanına dahildir.

Çözümleme Yeteneği:

  • Romatologlar, iç hastalıkları uzmanı olarak, romatizma hastalarında sıkça görülen iç organ sorunlarını da çözebilme yeteneğine sahiptir. Kalp, böbrek, akciğer, karaciğer, mide-barsaklar gibi iç organlarda ortaya çıkan sorunlarla başa çıkma konusunda deneyime sahiptirler.

İltihaplı Eklem Romatizma Nasıl Teşhis Edilir?

Öncelikle, Romatoloji uzmanı tıbbi geçmişi ve şikayetlerin öyküsünü sorgular ve anamnez alır. Ardından Fizik Muayene üzerinde durur, eklemleri fiziksel olarak incelememenin yanı sıra, tüm vücudu etkileyebilecek sistemik bulgulara dikkat eder. Çoğu zaman, iltihaplı romatizmaya kesin tanı koymak için tek bir test yeterli değildir. Klinik bulguları doğrulamak için ve tanıyı kesinleştirmek için Romatolog bir çok kan testi veya görüntüleme testleri (Röntgen, Ultrason veya MR) isteyebilir.

İltihaplı Romatizma Testleri Nelerdir?

Laboratuvar testleri, romatizma hastalıklarının tanısında ve tedavi sürecinde önemli bir rol oynar. İşte bazı önemli testler ve anlamları:

Test Açıklama
Romatoid Faktör (RF) Romatoid faktör, otoimmün hastalıklarla, özellikle romatoid artritle ilişkilidir.
Anti-Citrullinated Cyclic Peptide (Anti-CCP) Antikor RF ile birlikte pozitif çıkan anti-CCP antikoru, romatoid artriti doğrular ve prognostik bilgi sağlar.
Anti-Nükleer Antikor (ANA) Vücudun otoantikor üretip üretmediğini belirler, otoimmün hastalık varlığını vurgular.
Anti-ds DNA Antikoru Sistemik Lupus Eritematoz’a özgü bir otoantikordur.
Anti-SSA/SSB Antikorları Sjögren Sendromu’nda görülen bir otoantikor testidir.
HLA-B27 Genetik Testi Belirli romatizma hastalıklarıyla ilişkilendirilen genetik bir test.
Eritosit Sedimantasyon Hızı (ESR) İltihap seviyesini belirler, iltihaplı eklem romatizma hastalıklarında genellikle yüksektir.
C-Reaktif Protein testi (CRP) İltihap veya enfeksiyon varlığını belirler, iltihaplı eklem romatizma hastalarında genellikle yüksektir.

İltihaplı Romatizma Tedavisi Var Mı?

İltihaplı romatizmayı tamamen iyileştiren bir tedavi olmasa da, bir dizi etkili yöntem ve ilaç vardır. Romatizma uzmanlarının önceliği, vücuttaki iltihabı azaltmak ve önlemeye yönelik tedaviler uygulamaktır. İşte kullanılan bazı tedavi yöntemleri:

  1. Kortizon ve Anti-Enflamatuvar İlaçlar: Eklem ağrılarını hafifletmek ve iltihabı kontrol altına almak için kullanılır.
  2. Klasik İltihaplı Romatizma İlaçları (DMARD’lar): Sulfasalazin, Hidroksiklorokin, ve Metotreksat içeren ilaçlar, hastalığın seyrini değiştirmeye yardımcı olabilir.
  3. Biyolojik Ajanlar (bDMARD’lar): Klasik ilaçlara yanı vermeyen kişilerde kullanılır ve iltihaplanmayı azaltmada etkilidir.
  4. Tamamlayıcı Tıp Yöntemleri: Ozon tedavisi, lazer tedavileri gibi yöntemler destekleyici olarak kullanılabilir.
  5. Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon: Pilates, Hidroterapi, Aqua/Havuz Tedavileri gibi egzersiz türleri, eklemleri güçlendirmeye ve hareket kabiliyetini artırmaya yönelik fizik tedavi yöntemleridir.
  6. Özel Beslenme: Belirli beslenme düzenlemeleri, iltihaplı romatizma belirtilerini yönetmeye yardımcı olabilir.

İltihaplı Romatizma Tedavisinin Başarılı Olması İçin Ne Gerekmektedir?

Romatizmada tedavinin başarılı olması için erken teşhis çok önemlidir. Erken teşhis için uzun bir tetkik süreci ve hastanın takip edilmesi gerekir. Çünkü belirtiler, şikayetlerin azaldığı dönemde veya arttığı dönemde değişir. Tedavi şekli kişiden kişiye değişir ve her hastaya farklı tedavi uygulanmalıdır. Kronikleşmiş hastalıklar sonucu uzun süren tedavi uygulaması gerekebilir. Doktor kontrolünde yapılan ilaç tedavisi ve fizik tedavi sonucu hastalık tamamen yok edilemez ama ilerlemesi durdurulur ve ağrı kesilerek hastanın yaşamı daha kolay hale getirilir.
İlaç tedavisinde hastanın ağrısını kesecek, hastalığın durdurulmasını sağlayacak ya da şiş ve ağrıyı kesecek ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar romatizma sonucu oluşan iltihabı etkilerler. Ayrıca hastada görülen diğer bulguları ortadan kaldırmak için kas gevşetici, vitamin takviyesi, tansiyon düşürücü ilaçlar kullanılır. Bu ilaçlar alınırken bol suyla birlikte alınmalıdır. Ayrıca yan etkisi olup olmadığına (bazı ilaçlar gebeliği önleyebilir) dikkat edilmelidir. Romatizma tedavi yöntemleri içersinde ilaç tedavisi, eklem içi enjeksiyonları, fizik tedavi ve ameliyat da vardır. Romatoloji uzmanın görevi and hizmetinin en önemli hususu hangi tedavi yöntemin, ne zaman, hangi yolla ve ne kadar süreyle uygulanmasını yönetmektir. Dolayısıyla, tedavi seçenekleri bir Romatoloğun doğrultusunda gerçekleşmesinde fayda vardır.

İltihaplı Romatizma Çeşitleri Nelerdir?

En sık görünen iltihaplı romatizmalar;

– Romatoid Artrit (RA),
– Spondiloartropatiler (SpA) (Ankilozan Spondilit (AS), Sedef Romatizması (PsA), Reaktif Artrit ve İltihaplı Barsak Hastalığına bağlı artritler gibi),
– Bağ Doku Hastalıkları (Sistemik Lupus Eritematoz ve Sjögren Sendromu vb).
– Ayrıca, Behçet Hastalığı, Ailesel Akdeniz Ateşi (FMF) ve Gut gibi hastalıkları da “iltihabi” romatizma hastalıkları içinde tanımlanmaktadır.

Romatoid Artrit (RA) hastalığı nedir?

Seropozitif Romatoid Artrit: En yaygın iltihaplı romatizma türüdür. Diğer romatizma çeşitlerinden daha şiddetli ve ciddi belirtileri olabilir. Genel belirtilerinde; küçük eklemlerinde (el parmak veya bileklerde) şişme ve ağrı, sabahları eklemlerde 30 dakikadan uzun süre tutukluk ve hareket ile daha sonra azalan tutukluk hissi, genel halsizlik ve yorgunluk. Kontrol altında olmayan hastalarda el ve/veya el bilek eklemlerinde şişme, kızarıklık ve sıcaklık hisleri de eşlik edebilir.

Spondiloartropati (SpA) grubu hastalıkları nelerdir ?

Spondiloartrit veya Spondiloartropati (SpA) bir grup romatizmal hastalığın tümüne verilen bir isimdir. Bu grup hastalıkları toplumda yaklaşık yüz hastanın birinde görülmektedir. SpA grubu hastalıkların belirtileri çok çeşitlidir ama genelde sakroiliak dediğimiz eklemlerde (kuyruk sokumu ve leğen kemiği arasındaki eklemde) başlamaktadır. Sakroiliak eklemlerin yanısıra, omurga eklemleri, periferik eklemleri (diz, kalça, omuz ve ayak bilek gibi), tendon ve ligamanların kemiklere bağlandığı noktalar (özellikle ayak topuk ve taban ağrıları) ile tutulmaktadır. Bu SpA grubu hastalarında deride Sedef hastalığı, gözlerde Üveit diye bilinen göz iltihabı ve inflamatuvar barsak hastalığı görülmektedir. SpA grubuntaki belli başlı hastalıklar Ankilozan Spondilit (AS), Sedef Romatizması/ Psoriatik Artrit (PsA), Reaktif Artrit ve İltihaplı Barsak Hastalığına bağlı artrit/ Enteropatik Artrit olarak bilinmektedir.

Bağ Doku Hastalıkları, özellikle Sistemik Lupus Eritematozus (SLE) ve Sjögren Sendromu nedir?

Sistemik Lupus Eritematozus nedir?

Sistemik Lupus Eritematozus (SLE):

  • Cilt döküntüleri, artrit, anemi, sara krizleri, psikiyatrik hastalıklara neden olabilen ve iç organları etkileyen bir hastalıktır.
  • Eskiden yüksek ölüm oranına sahipti, ancak günümüzde %97’nin üzerinde sağkalım oranına ulaşmıştır.

Nedeni:

  • Bağışıklık sisteminin anormal çalışması sonucu ortaya çıkan kronik inflamatuvar bir hastalıktır.
  • Genetik faktörler, çevresel etkenler ve hormonal değişiklikler rol oynayabilir.

Sağlık Etkisi:

  • Görülme sıklığı 100.000 kişide 40-50 arasındadır.
  • Bazı etnik gruplarda, özellikle zencilerde daha sık görülür.
  • Hastaların %80’i kadındır.

Tanı:

  • Tipik belirtiler arasında kelebek şeklinde cilt lekeleri, ağız ve burunda yaralar, eklem iltihabı bulunur.
  • ANA testi pozitif çıkar.
  • Tanı genellikle zordur ve detaylı bir tıbbi değerlendirme gerektirir.

Tedavi:

  • Tedavi, mevcut problemlere ve hastalığın aktivitesine bağlıdır.
  • Kortikosteroidler, antimalaryaller gibi ilaçlar kullanılır.
  • Tedavi sürekli izlenmeli ve bireysel olarak ayarlanmalıdır.

SLE Tedavisinde Kullanılan İlaçlar:

İlaç Türü Kullanım Alanı
Kortikosteroidler İltihap kontrolü, ancak dikkatli kullanılmalıdır. Kemik korunmalıdır.
Antimalaryaller Cilt ve eklem belirtilerini azaltır, hastalığın aktivitesini kontrol eder.
Bağışıklık Sistemini Baskılayıcı İlaçlar Şiddetli durumlarda kullanılır, azatioprin ve siklosporin gibi.

SJÖGREN SENDROMU

Sjögren sendromu nedir?

Sjögren sendromu kuru göz ve kuru ağız bulguları ile karakterize kronik yani uzun süreli bir hastalıktır.
Adını, ilk tanımlayan İsveç’li göz doktoru Henrik Sjögren’den almıştır.
Sıklıkla romatoid artrit, lupus eritematozus, skleroderma ve polimiyozit gibi romatizmal hastalıklarla birlikte bulunur.
Ancak hastaların yaklaşık yarısında tek başına görülür.

Sjögren sendromu nasıl gelişir?

Nedeni tam bilinmemektedir. Genetik ya da viral enfeksiyonların bilinmeyen mekanizmalarla Sjögren sendromuna neden olabildiğine dair bulgular vardır. Bu hastalığın esas olarak bağışıklık (immün) sistemindeki bozukluktan kaynaklandığı düşünülmektedir. Bağışıklık sistemi, hastalıklara karşı vücudun korunma mekanizmasıdır. Sjögren sendromunda bağışıklık siteminin normal kontrol mekanizmasında bir bozukluk vardır, bunun sonucu olarak aşırı miktarda beyaz kan hücreleri yapılır. Lenfosit adı verilen bu hücreler gözyaşı ve tükrük bezlerine giderek bu dokularda harabiyet yapar. Bu nedenle de hem tükrük bezlerinde hem de göz yaşı bezlerinde salgıda azalma yani kuruluk meydana gelir. Aynı zamanda bu hücreler “otoantikor” adı verilen protein yapısında maddeler salgılar ve bunlar kanda tespit edilebilir. Bu otoantikorlar bağışıklık sisteminin düzgün çalışmadığının bir göstergesidir ve tükrük ile gözyaşı bezlerinde harabiyet yapma potansiyeline sahiptir. Sjögren sendromunda eklem, akciğer, böbrek, sinir, tiroid, karaciğer ve beyin gibi diğer organlarda da tutulum görülebilir.

Sjögren sendromu kimlerde görülür?

Sjögren sendromu herhangi bir yaşta görülebilirse de en fazla 45 yaşının üzerindeki kadınlarda ortaya çıkmaktadır. 20 yaş altında çok nadirdir.

Sjögren sendromunda bulgular nelerdir?

Genellikle yavaş başlar. Hasta gözlerinde ve ağzında şiddetli kuruluk hisseder. Çoğunda kuru bir öksürük ve boğazda gıcık hissi de vardır. Tükrük bezlerinde şişlik, tat alma ve koklama duyusunda bozulma izlenebilir. Gözlerde kuruluğa bağlı kızarıklık, yanma, kaşıntı ve ışığa aşırı hassasiyet gelişir. Uygun tedavi edilmezse “kornea” adı verilen gözün en dışındaki saydam zarda ülserler, nadiren de körlük gelişebilir. Sjögren sendromu bulunan hastalarda burun, cilt ve kadın genital organlarında da kuruluk izlenebilir.
Ağız kuruluğu nedeniyle çiğneme, yutma ve konuşmada güçlük hissedilebilir. Bu nedenle hastalar bol miktarda sıvı almalıdırlar.
Hastalarda diş çürükleri de sık görülür. Çünkü tükrük, bakterilere karşı savaşan ve çürüklerin oluşmasını engelleyen bir sıvıdır. Sjögren sendromunda tükrük salınımı bozulduğu için çürüklerin oluşumu kolaylaşmıştır.
Bazen hastalarda “lenfoma” adı verilen bir çeşit lenf bezi kanseri gelişebilir. Nadir olsa da hastaların muayenesinde ve takibinde akılda tutulmalıdır.

Sjögren sendromu tanısı nasıl konur?

Ağızda ve gözlerde kuruluk hisseden hastalarda bu tanıdan şüphelenilmelidir. Muayene sırasında kızarmış-kaşıntılı gözler, tükrük bezlerinde şişlik, kuru bir dil, boyundaki lenf bezlerinde genişleme gibi bulgular tespit edilebilir. Kan tetkiklerinde de otoantikorların varlığı tanıyı destekler.
Gözde kuruluk “Schirmer testi” ile tespit edilir. Korneanın bir göz doktoru tarafından incelenmesi de kuruluk hakkında bilgi verecektir.
Tükrük bezlerin düzgün çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için “sialogram” yapılabilir. Bu test tükrük bezi içine boya enjekte edildikten sonra özel filmlerin çekilmesi ile yapılır. Sjögrensendromunun kesin tanısı için dudak biopsisi, yani dudak içindeki küçük tükrük bezlerinden ufak bir parça alınıp mikroskop altında lenfositlerin varlığı açısından değerlendirilmesi gereklidir.
Akciğer ve böbrek fonksiyonlarının gerek direkt grafilerle gerekse de laboratuvar testleri ile takibi yardımcı olabilir.

Sjögren sendromu nasıl tedavi edilir?

Bu hastalığın kesin tanısı olmasa da bulgulara yönelik özel tedavilerle hastaların yakınmaları giderilebilir ve yaşam kaliteleri düzeltilebilir. Her hastada aynı bulgular olmadığından tedavi programı hekim tarafından hastanın ihtiyaçlarına göre bireysel olarak planlanmalıdır. Düzenli hekim ve diş kontrolü şarttır.
Gözlerdeki kuruluk için yapay göz yaşı ve göz damlaları kullanılabilir.
Ağızdaki kuruluk için en etkili rahatlama yollarından biri bol sıvı alımıdır. Yine özel sakızlar (çürümeye engel olmak için şekersiz olmaları koşulu ile), diş macunları, düzenli diş fırçalama hastalara yardımcı olacaktır.
Ciltte kuruluk varsa hassas ciltler için önerilen nemlendiriciler kullanılabilir. Evde ve işyerinde buhar havayı nemlendiren buhar makinalarının kullanılması önerilebilir.
Hastalarda şişlik, katılık, kas ağrıları ve eklem inflamasyonunun engellenmesi amacıyla steroid-olmayan antiromatizmal ilaçlar kullanılabilir. Ağır hastalarda kortizon da önerilebilir ancak yan etkilerinin ciddiyeti açısından mutlaka hekim kontrolünde alınması önerilir. Hastalarda eşlik eden başka bir romatizmal hastalık varsa (romatoid artrit, lupus hastalığı gibi) bunun tedavisi de esasdır.
Yürüme, yüzme gibi hafif egzersizler kasların ve eklemlerin elastikiyetinin korunması için faydalıdır. Egzersizlerin eklem hasarını engelleyici etkisi de bulunduğundan mutlaka tedavi programında yer almalıdır. Ayrıca hastalara hastalığı ile bilgiler ve stresini azaltmaya yönelik tavsiyeler de verilmelidir.
Sjögren sendromu bulunan kadın hastalarda kanda bulunan belirli bir “antikor” nadiren yenidoğan çocuklarda kalp problemleri ile ilgili olabilir. Bu nedenle hamile olan ya da çocuk sahibi olmak isteyen kadın hastaların mutlaka doktorlarına bunu danışmaları gerekir.
Sjögren sendromu genel olarak hayatı tehdit eden bir hastalık değildir. Ancak ağız ve gözdeki kuruluk uzun sürelidir ve hayatın geri kalan kısmı boyunca devam edebilir. Yapay nemlendiricilerin kullanılması ve diş hijyenine dikkat edilmesi ile genellikle ciddi problemlerin engellenmesi mümkün olacaktır.

BEHÇET HASTALIĞI

Behçet hastalığı nedir?

İlk kez 1937 yılında Türk dermatoloji profesörü Dr. Hulusi Behçet tarafından tarif edilen Behçet hastalığı, ağızda ve genital bölgelerde yaralara (aft, ülser) ve gözde inflamasyona (iltihaba) yol açan kronik bir hastalıktır.
Bazı hastalarda artrite, damar iltihabı ve tıkanmalarına sindirim kanalında, beyin ve omurilikte inflamasyona da neden olmaktadır.
Behçet hastalığı her hastada farklı bir tablo çizer. Bazı hastalarda hastalık hafif seyreder ve sadece ağızda ve genital bölgede ülserler bulunur.
Bazılarında ise daha şiddetlidir ve menenjite neden olabilir (beyni saran zarların iltihaplanması). Şiddetli bulgular genellikle ilk belirtiler başladıktan aylar, hatta yıllar sonra ortaya çıkarlar. Bulgular uzun bir süre devam edebileceği gibi, bir kaç haftada da geçebilir. Tipik olarak, bulgular görülür, kaybolur ve tekrar ortaya çıkarlar (alevlenme dönemleri).

Nedeni
Behçet hastalığının nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bulguların çoğunun nedeni kan damarlarının iltihaplanmasıdır. Kan damarlarındaki bu iltihaplanmaya bağışıklık sisteminin neden olduğu düşünülmektedir, fakat bu reaksiyonu neyin başlattığı bilinmemektedir.
Behçet hastalığı bulaşıcı değildir. Gelişmesinde bağışıklık sistemi bozukluğunun yanısıra, kalıtsal nedenlerin de etkili olabileceği sanılmaktadır. Çevresel faktörlerin de (virüs ya da bakteri gibi) duyarlı kişilerde hastalığı başlatabileceği sanılmaktadır.
Behçet hastalığı “ipek yolu” üzerindeki ülkelerde sıktır (Akdeniz bölgesi, Türkiye, İran, Asya ülkeleri, Uzak Doğu, Japonya). 20’li ve 30’lu yaşlarda başlama eğilimi göstermekle birlikte, her yaşta görülebilir. Tanıda belli bir yöntemle deriye iğne batırılması ile uygulanan “paterji testinden” yararlanılabilir fakat bu test hastaların ancak %40’ında pozitif bulunur.

Tedavi
Behçet hastalığı için tam “şifa” sağlayacak bir tedavi bulunmamakla birlikte, uygun ilaçlar ile çoğunlukla bulguları kontrol altına alabilmek mümkündür. Tedavide amaç, yakınmaları azaltmak ve sakatlık ya da körlük gibi komplikasyonları (hastalığın neden olabileceği istenmeyen durumlar) önlemektir. Hangi ilacın seçileceği ve tedavinin ne kadar süreceği hastanın durumuna bağlıdır. Bazı bulguların giderilmesi için bir kaç tedavinin bir arada kullanılması gerekebilir.

Topikal (yerel, bölgesel) tedavi: Ağrı ve rahatsızlığı ortadan kaldırmak için ülserlerin üzerine inflamasyonu azaltmak için kortikosteroid ya da acıyı azaltması için ağrı kesici merhem sürülebilir. Ağız ülserleri için gargara yazılabilir.

Ağızdan alınan ilaçlar: Hastanın bulgularının şiddetine göre prednizolon gibi kortikosteroidler, azatioprin, klorambusil, siklosporin, kolşisin gibi immunosupresif (bağışıklık sistemini baskılayan) ilaçlar yazılabilir. Eğer bu ilaçlar bulgular üzerinde etkili olamazsa, siklofosfamid ya da metotreksat gibi diğer ilaçlar verilebilir.
Tedavi etkili olsa dahi alevlenmeler görülebilir.

Ailevi Akdeniz Ateşi – AAA (FMF) nedir?

Familial Mediterranean Fever (FMF):

  • FMF, Türkiye, Kuzey Afrika ülkeleri, Ermeniler, Araplar ve Yahudiler arasında görülen kalıtsal bir hastalıktır.
  • Ana belirtileri, tekrarlayan akut karın zarı iltihabı, akciğer zarı iltihabı veya eklem iltihabı ataklarıdır. Deride kızarıklık da görülebilir.
  • Böbrek etkilenerek amiloidoz gelişebilir, nadir durumlarda böbrek yetersizliği ve damar iltihabı da görülebilir.

Neden:

  • Pyrin adlı bir gende mutasyon olduğu saptanmış, ancak hastalığın tam nedeni bilinmemektedir.

Tanı:

  • Tanı, klinik belirtilere, aile öyküsüne, muayene bulgularına ve laboratuvar testlerine dayanır. Genetik analiz sınırlı fayda sağlar.

Tedavi:

  • Günlük 1-2 mg kolşisin, atakları ve amiloidoz gelişimini önlemede etkili bulunmuştur.
  • Kolşisin tedavisi ömür boyu devam etmelidir. Güvenli ve yaşamsal önemde bir tedavidir.
  • Gebelikte kolşisin kullanımı önerilir, ancak genetik inceleme yapılması tavsiye edilir.

Gut nasıl bir hastalıktır bir romatizma hastalığı mıdır?

“Kralların hastalığı ve hastalıkların kralı” olarak bilinen gut hastalığının, en azından Hipokrat zamanından beri bir çok araştırmaya konu olduğu ve sayısız kişiyi etkilediği bilinmektedir. Gut bazı eklemlerde ağrı, duyarlılık, kızarıklık, şişlik ve ısı artışı ile ani olarak gelişen, şiddetli ataklarla seyreden bir hastalıktır. Genellikle her seferinde bir eklemi etkiler ve bu eklem çoğunlukla ayak başparmak eklemi olmaktadır. Diz, dirsek ve el bileği gibi diğer eklemler de etkilenebilir.
Ataklar çok hızlı olarak gelişir ve ilk atak genellikle gece olur. Tüm romatizma türleri içinde en ağrılı olanıdır.

  • Ataklar şu nedenlerle gelişebilir:
    Çok fazla alkol alımı
    Çok sıkı diyet ve açlık
    Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi
    Operasyon geçirme (diş çekimi gibi basit bir girişim bile neden olabilir)
    Ani, şiddetli bir hastalık geçirme
    Aşırı yorgunluk ve herhangi bir nedenle aşırı derecede endişelenme
    Eklem travması, yaralanma
    Kemoterapi uygulanması
    Diüretik ilaçların alınması
    (Diüretikler tansiyon yüksekliğinde kullanılan, vücuttan sıvı atılımını sağlayan ilaçlardır)

Unutmayınız !
Bir gut hastasıysanız ve küçük bir yaralanma, travmadan sonra ekleminizde çok ağrı olursa ve iyileşmesi umulandan uzun sürerse, bunun bir gut atağı olabileceğini düşünün.
Vücut sisteminizi rahatsız eden herhangi bir olay gut atağını başlatabilir. Akut atağın erken bulguları açısından tetikte olunuz; çünkü tedaviye ne kadar erken başlanırsa o kadar yararlı olur.

Gut hastalığının nedeni nedir?

Gut vücudumuzdaki ürik asit fazlalığından oluşur. Ürik asit sağlıklı kişilerin kanında da çeşitli kimyasal işlemler sonucunda bir yıkım ürünü olarak bulunur.
Ancak ürik asidin fazlalılığı ya ürik asidin yapım fazlalığından, ya böbreklerden atımının az olmasından ya da vücutta ürik asit haline dönüşen pürinlerin bazı yiyeceklerle fazla miktarda alınmasından kaynaklanır. Kırmızı et, deniz ürünleri ve bakliyat pürin açısından zengindir.
Alkollü içecekler de ürik asit seviyesini belirgin olarak artırır. Gut hastalığının fazla yeme ve içme nedeniyle ortaya çıktığı görüşü doğru değildir. Bazı yiyeceklerin fazla yenmesi ya da çok kilo alınması gut hastalarında atakları daha çok ortaya çıkarabilir.
Vücutta ürik asidin geçirdiği kimyasal işlemlere ait sorun ailelerde kalıtsal olarak geçebilir ya da başka bir hastalığın komplikasyonu olarak ortaya çıkabilir. Bu sorun, kişiye anne-babasından ya da büyükanne-dedelerinden geçiş yapar. Ancak çevresel faktörler de rol oynayabilir. Ayrıca ailenin her bireyinde gut atakları görülmez.
Zamanla, kanda ürik asit fazlalığı eklemler etrafında birikimlere yol açar. Sonuçta, ürik asit eklemler içinde dikiş iğnesine benzer kristaller oluşturur ki bu durum gut ataklarına neden olur. Bu kristaller sadece eklem içinde oluşmaz. Ürik asit aynı zamanda cilt altında, kulak memesinde tofüs olarak ve idrar yollarında böbrek taşları olarak karşımıza çıkabilir. Tofüs küçük, beyaz bir sivilceye benzer.

Uzun dönemdeki riskler nelerdir?

İlk gut atakları eklemlerde kalıcı hasara yol açmaz ve eklemleriniz tamamen normal olarak kalır. Ancak bir eklem sürekli bir şekilde gut ataklarına maruz kalırsa ki – bu durum artık yapılan tedaviler sonucunda çok nadirdir – o zaman ürik asit kristalleri ekleme zarar verir ve kronik artrit gelişebilir. Hafif olgularda ataklar çok nadirdir ve ataklar arasına yıllarla ölçülen süreler girer ve kalıcı bir hasar gelişmez.
Gut hastalığı şişmanlık, hipertansiyon, hiperlipidemi ve diabet hastalığı ile yakından ilişkilidir. Gut tedavi edilmezse, böbrek taşları oluşabilir.

Gut hastalığının tanısı nasıl konur?

Çeşitli romatizmal hastalıklar gut atağını taklit edebildikleri için ve tedavi de gut hastalığına özgü olduğu için doğru tanı çok önemlidir. Fizik muayene ve tıbbi öykü tanı için çok yararlıdır.
Doktorunuz aşağıdaki araştırmaların yapımasını isteyebilir:
Kan testi. Kandaki ürik asit miktarı ölçülür. Ancak bu sonuç yanıltıcı olabilir. Çünkü gut hastalarında ürik asit miktarı normal, hatta düşük düzeylerde olabilir. Aynı zamanda sağlıklı kişilerde, özellikle de şişmanlarda yüksek düzeyler saptanabilir.
Eklem sıvısının incelenmesi. Eklem içindeki sinovyal sıvı doktorunuz tarafından bir enjektör yardımıyla çekilebilir ve mikroskop altında ürat kristallerinin olup olmadığı araştırılabilir. Eğer bu kristaller saptanırsa, gut tanısı doğrulanır. Bu test özellikle gut hastalığı tipik olmayan şekilde başlarsa çok yararlıdır. Örneğin, gut hastalığı romatoid artrit gibi başka bir romatizmal hastalığı bazen taklit edebilir.
Eklemlerin direkt grafisinin (röntgen) çekilmesi. Doktorunuz isterse ekleminizin grafisi çekilebilir ancak genellikle sonuç normaldir ve tanıda yardımcı olmaz.
Unutmayınız !
Tekrarlayan gut atakları ekleminize hasar verebilir ve kalıcı artrite neden olabilir. Modern tedavi yöntemleri artrit gelişimini engelleyebilir.

Gut hastalığı nasıl tedavi edilir?

  • Akut gut atakları genellikle antienflamatuvar analjezik ilaçlarla tedavi edilir. Bu ilaçlar ağrıyı azaltır ve enflamasyonu geriletir.
  • İlaçlar genellikle iyi tolere edilir, ancak bazen hafif yan etkiler görülebilir, örneğin hazımsızlık, mide ağrısı, bulantı, döküntü veya baş ağrısı.
  • Astım hastaları ilaçları kullanırken dikkatli olmalıdır.
  • Daha önce ülser geçmişi olanlar doktorlarına bilgi vermelidir.
  • Aspirin ve aspirin içeren ilaçlardan akut atak sırasında kaçınılmalıdır.
  • Akut atakta kullanılan bir diğer ilaç, kolşisindir. Kolşisin bulantı, kusma ve ishale neden olabilir.
  • İlaçlar atağın başlangıcında alınmalıdır. Evde bulundurulmalı ve doktor görülene kadar kullanılmalıdır.
  • Doktorun önerilerine uyum sağlanması, gut atağını hızlı ve etkili bir şekilde kontrol altına alabilir.
  • Ağrılı eklemleri korumak için yapılan öneriler arasında, ayak başparmağının korunması ve üzerine bir yapı yerleştirilmesi yer alır.
  • Akut atak tedavisi, kan ürik asit düzeylerini düşürmez. Sık ataklar, tofüs/böbrek taşı gelişirse ya da ürik asit düzeyleri yüksekse, doktor önleyici tedavi önerebilir.

Unutmayınız!
Önleyici tedavi yaşam boyu sürer.
Bol sıvı almalısınız.
Önleyici tedaviler yapılırken atak gelişirse, atak tedavisini ayrıca yapınız.

Diyet
Diyetin eskiden çok daha önemli olduğuna inanılıyordu; ancak etkili tedavilerin bulunmasından sonra bir çok gut hastası istediklerini yemeye ve içmeye başlamışlardır. Bazı yiyeceklerde hücre konsantrasyonu fazla olduğundan ve ürik asit de hücre yıkımı ile oluştuğundan karaciğer, böbrek gibi sakatatların tüketilmemesi uygun olur. Protein kapsayan yiyecekler (özellikle et) aşırıya kaçmadan yenmelidir; bu yiyeceklerin belli miktarlarda tüketilmesi zaten sadece gut hastaları için değil, herkes için yararlıdır. Eğer kilo fazlalığınız varsa, kilo vermeniz sadece kandaki ürat seviyesinin düşürülmesinde değil kalbiniz için de yararlı olacaktır. Ancak çok sıkı diyet ve açlık da atakları tetikleyebilir.

Alkol
Aşırı miktarda alkollü içecek alınması gut hastalığının nedeni değildir; ancak bir atağı tetikleyebilir. Hangi içeceklerin içilmesi, hangilerinin içilmemesi gerektiği üzerine çeşitli söylentiler vardır; bunları ciddiye almayınız. Ancak bazen hastalar belli tipte bir alkollü içeceğin ataklarını başlattığını belirtirler. Bu durumda, hastanın o tipte içeceği içmemesi önerilir.

GUT HAKKINDA BAZI SORULAR ve YANITLARI

Soru Cevap
Kadınlar gut hastalığına yakalanır mı? Gut hastalığı genellikle 40 yaş üstü erkekleri etkiler, ancak kadınlar da risk altında olabilir. Nadiren menopoz sonrasında kadınlarda görülebilir, özellikle tansiyon yüksekliği veya kalp hastalığı tedavisinde kullanılan diüretik ilaçları kullananlarda.
Gut ciddi eklem hastalığına neden olur mu? Tedavi edilmezse, gut atakları deformite ve özürlülük nedeniyle ciddi eklem hastalığına yol açabilir. Ancak uygun tedavi ile bu durum önlenebilir.
Ürik asit eklemlerden başka yerlerde depolanır mı? Evet, ürik asit cilt altında, özellikle kulak ve ellerde depolanabilir. Ayrıca iç organlarda, özellikle böbreklerde de depolanabilir.
Ürik asit düzeyini düşüren ilaçların uzun süreli alınması zararlı olabilir mi? Bu ilaçlar genellikle güvenlidir, ancak bazen cilt döküntüsü veya mide yanması gibi yan etkiler nedeniyle kesilmesi gerekebilir. Genellikle uzun süreli kullanımında ciddi zararlar bildirilmemiştir.
Gut sıklığı ülkeden ülkeye değişir mi? Evet, gut sıklığı genetik ve çevresel faktörlere bağlı olarak ülkeden ülkeye değişebilir. Bazı ırklar doğal olarak daha yüksek ürik asit düzeyine sahiptir ve bu nedenle gut hastalığına daha yatkındır.
Gut sıklığı zaman içinde değişir mi? Evet, gut sıklığı aynı ülkede bile farklı zamanlarda değişebilir. Örneğin, zorlu yaşam koşulları ve açlık dönemleri gibi faktörler gut sıklığını etkileyebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir